çok özür flood için ama devamı
Eren: Bahçe katında oturuyorduk. Bahçeli bir
evdi. Masada mutfak masasında bal ve reçel hep dururdu. Onlar hani
buzdolabına konmuyordu ve çok fazla karıncalanıyordu, karıncaların yolu
vardı; şekerin ve reçelin içine girerdi. Ben de küçükken her seferinde
ayıklardım çaya ve süte koyarken, reçellerden ayıklamazdım öylece
ekmeğimin üstüne sürerdim karıncalarla birlikte.
Annen görmeden mi?
Eren:
Annemde görüyor canım ne olacak. (gülüşmeler) Pek önemli değildi.
Karıncaları da çok seviyorum... gerçekten çok seviyorum enteresan
şekilde. Onlar bana enteresan şekilde tatlı geliyorlar yani çok
çalışkanlar. Öyle çocukken karıncaların çok çalışkan olduklarını
öğrenirsiniz ya, çocukken çizgi filmlerden falan... o şekilde işlemiş
karıncalarda orda bana yabancı gelmedi uzun süre. 7 sene o evde
yaşadım... orda ne güzel ekmek üstüne ayıklamadan yedim çok da
yemişimdir muhtemelen karınca.
Başka çocukluk anılarınız?
Yasemin:
Ben bir kere köpeğimle birlikte uyumuştum. Bizim sibirya kurdumuz vardı
o zaman daha ona yer yapamamıştık bahçede... apartmanda bakıyorduk bir
süre, balkonda kocaman bir kulübesi vardı. Motosiklet geçtiğinde
sürekli havlıyor, susması için yanına gitmen gerekiyor... yani ben
kulübeye girdim onunla, kulübeden çıkınca yine havlamaya başlıyordu ve
ben kulübede onunla birlikte uyudum sabaha kadar. (gülüşmeler) Sabah
uyandığımda yalıyordu beni o şekilde uyanmıştım. Çokta büyük, ben de
küçüğüm...
Kaç yaşındaydın?
Yasemin: İlkokul
sondaydım orta bire geçicektim. Baya büyüktü o birlikte uyumak zorunda
kalmıştık onunla... iğrenç kokuyordum kalktığımda. (gülüşmeler)
Eren:
Ben de kız kardeşimle, benden iki yaş küçük kız kardeşim var, annemler
evde yokken evdeki birçok eşyayı kül tablası olsun, abajur olsun bir
sürü eşyayı; bir tane böyle kapalı barandamız vardı hepsini oraya
taşırdık... ve hepsinin üstüne bir fiyat koyardık... annemler eve
geldiğinde onlara satmaya çalışırdık... böyle saçma sapan oyunlar
oynardık kardeşimle. Evdeki eşyaları annemlere satıyorduk tekrardan.
(gülüşmeler)
En çok ne kadar yiyebilirsin?
Yasemin: En
çok bir ekmek yerim. (gülüşmeler) Ben yemek yemeği çok seviyorum ama bu
sıralar yememem gerekiyor. (gülüşmeler) Baya bir kilo aldım çünkü. En
çok balık ve tavuk severim. Sebzelerden brokoli yemeği severim. Bir de
anneannemin yaptığı Ayşe kadın fasulyeyi, zeytin yağlı. Zeytin yağlı
dolma...
Hiç yemek yaptın mı?
Yasemin: Ben yaptım.
Makarna mı?
Yasemin: Makarna yaptım. Sos yapıyorum değişik tarzlarda böyle, özel soslar yapabiliyorum. Bir de bezelye yemeği yapmıştım.
Yemek yapmak zevkli mi?
Yasemin:
Zevkli ama kimse karışmayacak mutfakta... çünkü, mesela annem gelip
şunu karıştırmasın yani... ben yapıyorsam ellenmeyecek...
Peki yemek seçiyor musun?
Yasemin:
Yemek seçiyor muyum? Yumurta yemem mesela... nefret ederim yumurtadan.
Nanenin taze yaprakları vardır ya, salataya falan konur onları da
yiyemiyorum. Bir de patlıcan asla yemem.
Eren: En çok ne kadar
yerim? mesela patlayana kadar meyve yiyebilirim. Mesela Mc Donald’sın
bir tane büyük mönüsünü yediğim zaman yerimden kalkamayacak gibi
oluyorum çok fazla geliyor... belki o kocaman mönüyü yiyip arkasından
kocaman kolasını yada başka bir şey içtikten sonra çok fazla tıkıyor
beni. Zaten o şekilde tıkanmayı sevmiyorum ama patlayana kadar meyve
yiyebilirim. Bir blendıra muz, şeftali, bisküvi ya da mevsim
meyvelerinden hangisi olursa... Bisküvi, süt, bal bir blender; hepsini
içiyorum ve yani bütün gün bir şey yemiyorum... en son yatmadan önce
acıkıyorum, bir şeyler daha atıyorum ağzıma o şekilde yatıyorum... en
fazla tıkadığım şey herhalde o blenderdır. Onun dışında başka bir şey
aklıma gelmedi.
Hiç yemek yaptın mı?
Eren: Yemek yaptım.
Ama mesela şöyle, kendi kendime yapamıyorum... anneme telefon açıyorum,
anne şimdi ben ne yapıcam diye... ne nerede türünde... ne yapacağımı o
bana tarif ediyor... yemeğin tam ortasında anne ben ne yapacaktım diye
soruyorum bazen... Güzel bir şekilde yemek yapabiliyorum ama tarifi
telefonda almam gerekiyor... Çünkü, bir dahaki sefere yine unutuyorum
tarifi. Unutuyorum işte, elimde değil...
Peki, sevgiline hiç yemek hazırladın mı?
Eren:
Hııı?… Yok hayır! (gülüşmeler) Yemek ısıtıyorum ama. Annem yapıp
buzdolabına koymuş oluyor. Karnım açıktı diyor sevgilim... iyi tamam,
ben sana yemek hazırlayayım diyorum. Mutfakta yemek hazır nasılsa...
onları ısıtıyorum bir güzel ve tabaklara diziyorum. Her türden faklı
farklı şeyler koyuyorum masaya bir sürü tabakta... güzel oluyor yani
masa. Sana yemek yaptım diyorum, ısıtıyorum annemin yaptığı yemekleri
bir güzel. Aslında pek bişey yaptığım söylenemez tabi (gülüşmeler).
Peki yemek seçer misin?
Eren:
Yok ayırt ederim... mesela peynir hiç yemem. Bebekliğimden beri kaşar
peyniri ve beyaz peynir de dahil, peynirin hiçbir çeşidini yemedim.
Zeytini ilkokul beşinci sınıfta neden bilmem yemeyeceğim bir daha
diyerek diye kendi kendime bıraktım. Onları hiçbir şekilde yiyemem o
yüzden... sabah kahvaltılarında çok zorluk çekiyorum bundan dolayı. Ne
yicem, annem her sabah artık sana ne yedircem Eren diye sıkılmaya
başladı. Çünkü her sabah reçel bilmem neyle geçmiyor. Onun dışında ne
yemem başka? Bamya da sevmem mesela...
Pekala; sevmediklerinizden değil neleri sevdiğinizden bahsedin.
Eren:
Çok şey severim... Imm... evet, evet; çok fazla şey severim. Ama
enginar da sevmem. Yaa ben bakla bamya mı dedim, ben bakla da sevmem.
Bamya da sevmem sevmem.
Yasemin: Eren sevdiklerini söyle, sevdiklerini… (gülüşmeler)
Eren: Patlıcan da sevmem, enginar da sevmem. (gülüşmeler)
Gülçin her şeyi seviyor galiba? Bir tek et mi yemiyordun?
Gülçin:
Yaa et yerken çok seçiyorum, illa paketli olması lazım. Köfte yiyorum
daha çok. En çok yiyebildiğim bir ekmek ve bir çeyrek kokoreç...
Bu dediğini bir kere yaptım de lütfen...
Gülçin: İki kere yaptım. (gülüşmeler) Ondan sonra... diğer sorular neydi?
Yemek yaptın mı hiç?
H.G: Yapıyor çok güzel…
Gülçin:
Yemek yapıyorum... sebzeli tavuk yapıyorum mesela. Ama her zaman
tutmuyor tabi. Bir de şey, pasta tipi şeyler, şekerli şeyleri yapmayı
seviyorum. Ama yaptığım şeyi bir kez daha yapmamaya karar verdim mi
hiçbir zaman ilk yaptığım gibi güzel olmuyor. Her seferinde farklı
oluyor. Böyle işte… Kerevizi seviyorum, zeytinyağlı sebze yemeklerini
de çok severim
Peki ya sen Cemre?
Cemre: Ben yemek
yapamıyorum. Hiçbir şekilde yapamıyorum ama. Yemek ayırt etmiyorum ama
özellikle portakaldan uzak dururum… Parfümünü bile sıkmam yani, o kadar
o derece... hiçbir şeyini sevmiyorum. Sevdiğim yemekler ise, enginar
seviyorum mesela... Mc Donald’sın her türlü şeyini yiyebilirim
örneğin... her mönüsünü, her büyüklükte hiç fark etmez.
Jumbo mönü yiyebiliyor musun mesela?
Cemre: Yiyebiliyorum tabi ki! Sınır tanımıyorum yani o konuda...
Gülçin: Cemre hepsini yiyor evet... ben de yiyorum. Sonra da bir daha yemeyeceğim diyorum ama nafile. Her seferinde aynı oluyor.
Cemre:
Yemek seçmem aslında... Gerçekten açsam ve yemek yemek istiyorsam,
grupta en çok ben yemek yiyorum. Gerçekten durmuyorum. Bazen diyorum bu
yemekler nereme gidiyor diye... kilo da almıyorum.
Pekala;
herkese soruyorum şimdi... kısa kısa cevaplar olabilir. Dışarı çıkar
mısınız eğlenmek için? Nerelere gidersiniz? Mekan ismi vermek
istemeyeceğinizi varsayarak, hangi semtleri tercih ettiğinizi
söylerseniz de olur. Bir de gece hayatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sever misiniz?
Cemre: Gece hayatını hiç saçma bulmam. Bence
gayet de güzel bir şey... fakat hiçbir şekilde gece hayatım yok. Çünkü
hiç zamanım yok. Şöyle düşünüyorum; benim yaşımdaki gençler, gece
hayatını gerçekten seviyorlar mantıklı olarak; ama ben bütün gün
çalışıyorum. Mesela bir sabah kalkıp 11:00 de dans dersine başlayıp,
akşamüstü bitene kadar dans edip ondan sonra da röportajlar falan... E
dolayısı ile de gece hayatı olmuyor, olamıyor. Onun yerine evde oturmak
daha cazip geliyor. Fakat gündüzleri dışarı çıkmayı düşünüyorsam
Etiler’de oturduğum için, oraya yakın yerleri tercih ediyorum.
Gülçin:
Ben de genelde evde olmayı severim. Kendime zaman ayırmayı severim ama
eğer zamanım olur ise Taksim’de takılmayı daha çok tercih ederim.
Taksim’de daha rahat mı hissediyorsun kendini?
Gülçin:
Evet. Daha çok seçenek var. Ama daha çok Etiler’deyiz. Çünkü işlerimiz,
mesela kuaförlerimiz orada... dans dersleri hep Etiler’de oluyor. Ayrı
kalıyorum biraz yani. (gülüşmeler)
Eren: Gece hayatı...Imm...
Çok fazla çıkmam ama arada bir çıkarım tabi. Gece hayatı güzel bir şey,
ama ben normalden de az çıktığımı düşünüyorum geceleri. Zaman ve
yorgunluk yüzünden bize kalan zamanı dinlenmekle geçiriyorum. Genelde
de vakit geçirdiğim yerler de; Arnavutköy, Bebek, Etiler gibi yerler.
Daha sakin diye mi tercihin bu yönde?
Eren: Daha sakin evet...
Peki Yasemin, ya sen?
Yasemin:
Cemre’nin dediği gibi gece hayatı güzel bir şey ama tabi çıkabilenler
için. Gerçekten hiçbirimizin vakti yok ve olsa da çıkacak halimiz yok.
Hani belki doğum günlerinde falan özel günlerde çıkılabiliyor. Onun
dışında ben de Taksim’i çok seviyorum. Taksim’in içinde her çeşit insan
ve her şey olduğu için... o karışıklık hoşuma gidiyor yani... ama
geceleri Taksim biraz göreceli bir kavram halini alıyor. O nedenle
gündüz daha cazip geliyor bana.
Web sayfanızın adresi nedir?
Yasemin:
www.gruphepsi.comPeki orada hepinizin ayrı ayrı e-maili yazıyor mu, yoksa tek bir adres üzerinden mi hayranlarınızla kontak kuruyorsunuz?
H.G: Tek bir e-mail adresimiz var.
Kim bakıyor peki gelen maillere?
Yasemin:
Hepsi Grubu olarak cevap veriyoruz. Kişisel olarak cevap vermiyoruz;
yani kişisel gelen maillere de Hepsi Grubu olarak cevap veriyoruz.
H.G: Forumlarımız var mesela... Onları sık sık takip ediyor, okuyoruz.
Foruma katılıyor musunuz peki?
Yasemin: Bire bir chat yapıyoruz onlarla çoğu zaman. Duyurular bölümünde yayınlanıyor.
Mesela haftanın hangi günleri ve saatleri on-line oluyorsunuz? Varmı böyle bir zaman?
Yasemin: Şu anda böyle bir planlama yapmadık. Rastgele ve vakit buldukça zaman ayırıyor ve ilgileniyoruz.
Bugüne kadar karşılaştığınız en garip soru yada sorular ne oldu sitede?
Yasemin:
Boyumuzu çok merak ediyorlar mesela. İlk klibimizde midilliler olduğu
için onları bazı insanlar gerçekten at zannedip bizim çok uzun
olduğumuzu düşünüyorlarmış. En garibi buydu benim aklıma gelen... Bir
keresinde de “memleketin neresi” diye bir soru gelmişti.
Pekala, internetle aranız nasıl?
Yasemin: Ben internetle baya haşır neşir oluyorum. Gezerim, severim yani interneti.
Eren:
Genelde teknolojinin çok dışında bir insanım... evde bilgisayarım yok
zaten. Kardeşim kullanır sadece. Ama mesela bir tane e-mail adresi
alıp, aylarca bakmadığım oluyor. Kendi kendine gidiyor öyle. Sonra bir
tane daha adres alıyorum. Şimdi kullandığımı da daha yeni aldım.
Millete veriyorum e-mail adresimi bir şeyler yolluyorlardır belki ama
ben bakmıyorum... pek internetle haşır neşir değilim yani.
Gülçin:
Ben interneti seviyorum, özellikle eve geldiğim zaman çok yorgun
olduğum için fiziksel bir şeyler yapamıyorum... oturup internette
geziniyorum.
Ceren: Ben pek teknoloji özürlü
değilim... Takip ediyorum. Teknolojik aletleri de merak edip
kurcalarım. Bazen de bozabiliyorum tabi; ama yine de kurcalamaktan geri
duramıyorum. İnternetle de ilgiliyimdir. Ama öyle hadi bugün neler
olmuş, ne mail gelmiş falan türünde özel bir çabam yok. Arada bir
eserse ilgileniyorum ve zaman ayırıyorum yani.
Klibinizin başlarken bir animasyon izliyoruz. Kimin fikri?
Ceren: Starium’un fikriydi animasyon şirketimizin yani.
Animasyondaki sesler size mi ait, seslendirmeyi siz mi yaptınız?
Ceren: Evet. (gülüşmeler) seslendirme bizim.
Gelecek projeler neler peki?
Gülçin:
Şu anda yapacağımız şeylerden en yakın olanı konserlerimiz...
Koreografımız Selahattin Kara, dünya çapında ünlü bir koreograf bu
arada; Michel Jakson, Britney Spears, Lenny kravitz Madonna gibi birçok
insanla çalışmış ve şimdi de bizimle birlikte çalışıyor... bizim için
büyük bir şeref tabi bu...
Eren: Biz Türk olduğumuz için şanslıyız bu konuda... O nedenle çalışabiliyoruz onunla. Yoksa çok seçici...
Gülçin:
Her şarkımıza koreografi yapıyoruz şu sıralar. Her gün yeni bir
koreografi öğreniyoruz ve sürekli verdiğimiz konserlerde bunları
sergiliyoruz.
Bir sonraki klip ne zaman peki? Planlama vardır mutlaka...
Gülçin:
Dur dur! Belki olabilir diye düşünüyoruz. (gülüşmeler) “Dur dur” adlı
parçaya çekilebilir diye düşünüyoruz; daha kesin değil ama... yaz sonu,
Eylül belki...
Yurt dışı projeleri var mı peki?
Eren:
Yurtdışı daha sonra ki plan... Ama “Olmaz Oğlan” adlı parçanın
İngilizce versiyonu zaten yurtdışına gönderildi hatta Bulgaristan ve
Kanada’da listelere bile girdi. Bulgaristan listesinde 1 numara oldu
hatta... Radyo City Bulgaria diye Bulgaristan’ın bir radyosu bizimle
telefon bağlantısı bile yaptı. Söz konusu İngilizce parçamıza bir de
klip çektik, yurtdışındaki bazı müzik kanallarında yayınlanıyor hala.
Hatta MTV de, kategorisinde 5 numaraya kadar da çıktı.
Peki bu parça Türkiye’de ekranlara taşınacak mı? Var mı bu konuda bir hazırlık?
Ceren:Türkiye’de
düşünmedik açıkçası. Bu zaten şirketin bir araştırma politikasıydı. Bir
deneme mahiyetinde hazırlandı bu çalışma. Ama uzun vadede böyle bir
çalışma düşünüyoruz tabi daha kapsamlı olarak. Tabi tarih belirsiz...
Bizim
Bulgaristan’da yaşayan Bulgar arkadaşlarımız var. Şarkınızdan onlar
sayesinde haberdar olduk hatta. Ve dinlemek istediğimiz için de mp3
olarak bir kısmını kopya gönderdi.
H.G: Aaaa süper!..
Bulma şansı yok tabi Türkiye’deki hayranlarınızın...
H.G: Mp3 olarak yurtdışı kaynaklı bulunabilir sadece... başka türlüsü hayır...
Hepinize çok teşekkür ediyoruz; sıcak ve samimi; sohbet havasında bir söyleşi oldu...
H.G: Aynen... Biz de teşekkür ederiz...